Yazıpta sildiğim, kayda geçemediğim cümlelerim beynimin kayıp köşesinde. Sanki yaşanamamış zamanlar gibi. Yaşmasına izin verilmemiş gibi. Yok arabesk bi yazı olsun istemiyorum bu. –bak yine yapıyorum aynı şeyi, yine sildim bir şeyleri- neyse.
Bu aralar çok söylüyorum bunu. “Bitsede gitsek... bitsedegitsek!” diyorum ya hani her sıkıştığımda, bu sabah az daha annem yetişmeseydi, mum bitiyordu ve ben gidiyordum. Geceden yanık unuttuğum, yatağımın hemen yanındaki çalışma masamda yanan mum, sabaha kadar bana eşlik etmiş, biraz daha geç kalsam benide kendi gibi bitirecekmiş. Tüh dedim, bu günde ölmedim lan! Ölmekten değilde, annemin beni ölü bulmasından korktum bi an!
Evet f.d moddayım yine, bu adam beynimi bulandırıyor, sanki benimle konuşur gibi şarkıları. En çokta lavinya. Evet lavinya sana gitme demedim ama sen gittin. Hatta bu gün burda cumartesi; ben senin saçlarını, suçlar bakışlarını, geveze susuşlarını bile özledim....bu gün orda da cumartesi mi?
Ha bu arada, hani demiştim ya sana bi ara “pes edicem” diye. Yavaş yavaş kıvama gelmeye başlıyorum sanırım. Bu ikimiz içinde sevindirici bişey, hadi gülümse. Hafife alma ama uğraşıyorum! Olacak bak gör!
Neyse, bu hafta zor günler beni bekliyor, ölümden dönmek kadar olmasada öldürmeden süründürücek kadar zor!
şimdi içimden sana şarkılar söylemek geliyor
dışımdan küfürler etmekten daha anlamlı
bir kadehe koyuyorum adını
kadehi karşıma alıyorum
sonra
mezesi oluyorum kendi masamın
ezine peynirinden hallice
yalanların kadar güzel
gerçeklerin kadar acı!
sonra
"sana gitme demeyeceğim
ama gitme lavinya
adını gizleyeceğim
sen de bilme lavinya"
bazen, en sevdiğin şarkıyı dinlerken onu niye sevdiğini bilmezsin
bazen, "üçü bi arada" olmayabilir, şekersiz de güzel olur
bazen, hayat sandığın kadar zor değildir
bazen kendine yalanlar söylemek için şizofren olman gerekmez
bazen sigaran biter bu çok sinir bi durumdur, gecenin bir yarısı açık bakkal bulamazsın mesela.. uyursun!
bazen televizonda güzel bir film olmaz
bazen rüya göremezsin bu çok anormal bir durum değildir
bazen bir hafta boyunca hiç çakmağın olmaz, sürekli insanlardan ateş istersin, evde sigaranı ocaktan yakarsın, bu durum insanı kendinden bıktırabilir
bazen okuyacak kitap bulamazsın eski kitapları tekrar okursun
bazen kim ararsa arasın telefonlara cevap vermezsin, bi anlamı yoktur, bu bir trip değildir.
bazen anneni daha iyi anlarsın, anne olman gerekmez
bazen herşey anlamını yitirebilir, ama tekrar bulabilirde... olur öyle arada
bazen aşık olduğunu zannedersin, bu geçici bişeydir.
bazen aslında hiç aşık olmadığını düşünürsün, bu da bi süre sonra kalıcı birşeydir
bazen herşey olabilir, bazen hiç bişey olmaz
bazen hayat biter. bunun bi açıklaması yoktur
bazen saçmalarsın böyle... bunu sık sık yapabilirsin
bir süredir evde olmamdan mütevellit televizyondaki gündüz programlarını çokça izler oldum. ve bir kaç yarışma programında bazı hanım kızlarımızın! kendilerini tanıtırken kullandıkları bir tabir kulaklarımı tırmalamaya başladı. "ev kızıyım" nedir abi bu? ev kızı olmak ne demek. biz çalışan hatunlar sokak kızı mıyız? nediyosun lan sen?
tilt oluyorum bu mevzuya. vasıfsızım çalışmıyorum de geç!
kızıyorum napiim. !
ev temizliği bana iyi geliyor. en çokta çamaşır makinesini 95 derecede beyazları yıkarken izlemek. yaklaşık 8 yaşından beri yapıyorum bunu. ruhumu beyazların arasında arındırma çabamsa bu evet nafile biliyorum. henüz öyle bir deterjan yok piyasada.
ne zaman bunu yapsam, aklıma hep ilk çamaşır makinesinin alındığı günkü telaş gelir. hani televizyonun ilk çıktığı yıllarda ilk defa televizyon izleyen kuşak var ya, işte o kuşağın çamaşır makinesi versiyonuyum ben.
o değilde, bi de babama yakalandım makinenin karşısında yere diz çökmüş kafamı iki elimin arasına almış bi şekilde çamaşır izlerken. çok kötü oldu. adam zaten tırsıyordu son zamanlardaki haleti ruhiyemden. şimdi iyice kıllanacak.
kalkıp fıydım çaktırmadan.
-bu makineyi artık değiştirsekmi diyorum baba? yok hani bazen takılıyor sanki de ona baktım dı.
Neden hayatta bir türlü ilerleyemediğimi sanırım odamı toparlarken anlıyorum. Bu gün odamı toparlayıp kıyı köşe temizlik yapmak istedim. Kütüphaneden, minik sandıklara kadar ne varsa herşeyin tozunu alıp düzeltirken farkettim. Çünkü herşeyi saklıyorum ve bu şekilde dün’e dair milyolarca anı oluşturuyorum. Atamıyorumki hayatımdan parçaları, yıllar sonra dönüp dönüp bakmaktan, dokunmaktan, koklamaktan, okumaktan...yorulmuyorum sanki. Hayır yoruluyorum hemde çok.Hiç birşey beni eski günlere geri götürmüyor, bi an durup gözlerimi kapatmamla kısa bir yolculuk yapmam ve saniyeler içinde gözlerimi yeniden açıp içinde bulunduğum zamanı yaşayamamak rutin tramvalar halini alıyor.
Her parfüm şişesinin dibinde mutlaka kokusunu yitirmeyecek kadar kalıntı bırakırım.Dönemsel olarak kullandığım parfümler vardır ve her biri kullanıldıkları dönemlere imzalarını atarlar. “bu koku o dönemlerin kokusu” dedirtir bana. Bazen bir losyon, bazen bir saç kremi herhangi bir anda karşıma çıkan kokular beni dönemsel yolculuklara gark eder-ki bazen günlerce dönemem gittiğim yerlerden....
Çekmecemin bir katında iç içe katlanmış, ense kısmı en içe alınmış (boyun çevresinde yapışmış saç telleridir saklanılmak istenen-eski bir sevgiliden-) bir thsort durur. Anlamlı ama gereksiz bir yolculuk daha başlar içerlerde bir yerlerde...
Duvardaki mantar panoda onlarca yüzlerce etkinlik biletleri... otobüs, tren, uçak yolcu biletleri... asılı durur anılar. Bazen dostlarla bazen ailece bazende tek kişilik katılımlar sağlanmış anılar silsilesine takılır gözlerim. Kahkalar, hüzünler, ayrılıklar kavuşmalar, başlangıçlar sonlar....
Özel günlerde yada apansız sunulmuş hediyeler de var. Oyuncaklardan,yarısı ikincil kişde kalmış anahtarlıklara, takı kutularından eşarplara kadar. Her biri verildiği günün tazeliğini korur inatla. Hepsi geride kalmış günlerin ağırlığınca benimle yaşıyor.
Kimine koymaz tüm bunlar, sadece anı olarak saklanır. Oysa ben sadece anı olmaktan çıkarıp onları her bir parçamda yaşatıyorum geçmişimi an be an... Yorulmak hak bana bu yüzden, bu yüzden adımlarım güçleşiyor geleceğe giderken.
çimenlere yayılmanın, üstündeki ağacın dalları arasından kuşları, hınzır güneşi izlemenin keyfi hiç bir konforda yok lan! :) bide şu enerji olayına inanmıyorum. bütün bir pazar günü, popomu toprağın üstünde geçirdim ama üzerimdeki gerginlik gitmiyor işte!
bir valize en fazla ne sığdırabilirsin... bir kaç dün'lük yolculuk için....
kıyafetlerin mi ağır gelir yoksa, kıyafetlerin üzerinde taşıdığın anıların mı?
en çok hangi koku gelir peşinden... şehir şehir burun değiştirsende...?
şarkılarında vardır senin, bir otobüsün camına dayarken kafanı
geride bıraktıklarına ağıt gibi dinlersin en coşkulu ritimleri...
sahi, yolcu edenin, valizine bir el atanın varmıydı sen yola çıkarken...
son kez arkana baktığında bir el hatırlıyormusun, yeniden dönüşlerine sallanan...
neyse boşver bunları...
yolculuklar çeker insanı
yolculuklar en umutsuz anında alıp başını gitmek olsada bazen
kalmak yorar insanı...
kalmak değilde, gidememek üzer insanı....
hayatın getirdiklerinin altından kalkmaya çalışırken bu defa şehir çöker gibi üzerime yaslanacak duvarlarım bir bir yıkılırken sen her gelişinde benden bir kez daha giderken son olmayacaktı tüm bunlar biliyordum... öğrenilmiş çaresizlik denen şey ismimin altında imza olmuşken....
izbe sokakların fahişe kaldırımlarında bir umut, bir umut daha yürürken kimsesizliğin unutulmuşluğun yalnızlığın koynunda kuş tüyü yastıklarda rüyalarımı bozarken sabahın ışıkları müjde olmuyor ve bahar bile kendine yakışanı yapamıyorken boşver yüreğim, gözlerimi de al daldığı yerlerden, hadi bi gayret gidelim bu şehirden....
gelip seni göresim var... şimdi kalkıp oturduğum koltuktan yollara düşesim, seni göresim var.... sigaramı söndürüp, çayımı yarım bırakıp, nefes nefese koşa koşa gelip seni göresim var... yağmur çamur dinlemeden, üstüm başım toz duman... gelip seni göresim var... saat kaç bakmadan, ıssız yollarda korkmadan, caddelerden, köprülerden geçip seni göresim var kim demiş aşk yakar, kim demiş aşk zarar, kim demiş mevsim kar, benim bu bahar, gelip seni göresim var...
Dün çocuktum,bu gün bir de baktım ki büyümüşüm. Masallarımı yitirdim. Yedi başlı masum ejderhayı çirkin insanlar öldürdüler. Üvey anne şimdi huzur evinde. Ve uyuyan aptal, sarışın prensesleri uyandırabilmek için, ormanları yok ettiler beyaz atlı prensler. Öptükçe insanlar kurbağa oldu. “elma şekeri yeme” derdi annem. Boyayla kırmızılaştırıyorlarmış; oysa artık kan tadı var şekerlerde anne, fakındamısın? Gökyüzünde Zümrüd-ü anka’ya yer yok, bir şeyler yapmalısın. Çocukluğumun kahramanlarını öldürüyorlar birer birer. Pamuk prenses bir yarışmada dünya güzeli seçildi ve televizyonda hergece ölüm haberleri sunuyor, gülümseyerek! Cindirella onun kadar şanslı olamadı ama. Balonun olduğu gece vardı ya, onikiyi vurduğunda saatler telaşla eve dönerken bir kaç seseri yolunu kesip dağ evine kaçırmışlar. Günlerce tecavüz edip bir pavyona satmışlar. Çok sigara ve içki içiyor diyorlar. Üstelik kaf dağına villa kondurmuş zenginin biri! Neden okuttunuz onca masalı? Neden izin verdiniz? Büyüdüğümde acı çekeyim diye mi? Ne masallara geri dönebilirim, ne de gerçek hayatla barışabilirim artık. Yaşam yordu küçük kızınızı, baş edemiyorum yüreğim çok acıyor!